


Oradan çıkıp Uzun Çarşı da gezmeye başladık. Bakırcılar-Demirciler çarşısında bugünden kopup geçmiş yaşam biçimlerinin içinde kaybolduk. Tahmis kahvesine vardık. 1640lardan kalma iki katlı bir bina iki yıldır tadilattaymış. Tadilat orijinaline sadık kalınarak yapılmış ve detaylara çok özen gösterilmiş. Girer girmez tavla oynayan yaşlı amcaları görüp günlük kaygılarla ilgili konuşmaları duyuyorsunuz. Hem turistlerin hem de yerli halkın sevdiği bir mekan. Menengiç kahvesi favori içecek. Klasik Türk kahvesini daha çok seviyorum ama bu kahveyi de denemeden olmaz. Dışarı çıkıp biraz daha geziniyoruz, sokak boyunca zeytinciler var ham zeytini istediğiniz miktarda basit bir kırma makinasıyla kırarak veriyorlar. Çatılarda güvercinler, sanırım pek çok güvercin besleyen ve eğiten kişiler var. Çok bozulmamış bir tarihi doku ve olağanüstü lezzetlerin içinde kaybolabileceğiniz yerler; hele de dörtbir tarafınızın kuleler ve alışveriş merkezleriyle sarıldığı bir şehirde yaşıyorsanız.
Artık Adana'ya dönelim derken eşim sizi ille de bir yere daha götüreceğim dedi. Şehrin yeni yerleşim bölgelerinden geçerek Küşnemeci Halil Usta'nın yerine ulaştık, oldukça salaş bir yer ama duvardaki fotoğraflardan da anlıyorsunuz buraya gelmeyen kalmamış. Öğleden sonra geldiğimizden tabii ki küşneme kalmamıştı, klasik kebap yedik ama yanında öyle bir salata vardı ki kebap falan hikaye. Bütün sır Antep'in baharatlarındaymış. Nar ekşisi, sumak, kırmızı biber. Büyük şehir marketlerinden, aktarlarından aldıklarınızla o lezzet olmuyor boşuna uğraşmayın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder